banner
HATIRALARIM 3 - İVRİZ ÖĞRETMEN OKULU

 

 

HATIRALARIM (1976-1979)
Bölüm 3- İVRİZ ÖGRETMEN OKULU

 

 

 

 

Yıl 1976 aylardan eylül,12 yaşındasın ve sen bir köy çocugusun.
Hayatında yeni bir dönem başlıyor..
İki sınava girip kazanmışsın,Devlet yatılı okulunda okuyacaksın.
Okuyup büyük adam olacaksın..
Yüzünde masum,gözlerinde ürkek bakışlarla,
"Merhaba" İvriz, ben geldim. Diyorsun
Kaydını yaptırıyorsun, sınıfın 1A, numaran 509
Nöbetci ögretmenler,ögrenciler sana okulu gezdiriyor.
Şaşırıyorsun,kocaman yemekhane,kantin,spor salonu,kütüphane,TV salonu,4 katlı binada dershaneler ...
Yatakhaneye geçiyorsun,uzunca binada koca koca odalar,altlı üstlü ranzalar.
Ranzaları sayıyorsun 20 tane, aboo 40 kişi aynı odadamı yatacagız diyorsun.
Sana, tertemiz iki battaniye,çarşaf,yastık,yastık yüzü veriyorlar.Birde dolap.
Bitmedi,ayakkabı,çorap,atlet,kilot,gömlek,kravat, bir takımda elbise.
Sadece kelime olarak bildigin "DEVLET BABA" nın güler yüzüyle tanışıyorsun.
"BABA" diyorki, bak, okursan her şeyini ben karşılıyacagım,ilerde bana hizmet edeceksin.
Yok okumaz,yarım bırakırsan, yüklü miktar tazminat isterim. Kabul edip,atıyorsun imzayı.
Seninle birlikde gelen yakınların ayrılınca, içini bir hüzün kaplıyor.
İlk defa kendini yanlız hissediyorsun.Fakat bu çok kısa sürüyor.
Yeni arkadaşlıklar,dostluklar ediniyorsun.Bir kaç ay sonra, sanki burada dogmuş gibi rahatsın.
Yavaş ,yavaş, yüzündeki masumiyet, gözlerindeki ürkeklik kayboluyor.
Okul Bozkurtların elinde, büyük sınıflardaki abilerin seninle ilgilenmiye başlıyor.
Ülkücü isen,çık ortaya harman dalı oyna,
yok solcu isen, sus, belli etme, çekil bir köşeye,sıra sizede gelecek.


Ve geldi de,1978 de iktidar degişikliginden sonra okula artık solcular hakimdi.
Anarşinin tavan yaptıgı, günde 20-30 gencin hayatını kaybettigi bir dönemdi.
Kime hizmet ettigimizi bilmeden vatan kurtarıyor,
Türkiye Cumhuriyeti‘nin en parlak gençligi sağ-sol davasında karşılıklı birbirimizi kırıyorduk.

 

Ben Ülkücüyüm.
Aralık 1978,bir cuma gecesi, banyoda, beni yalnız yakalayıp, feci şekilde, öldüresiye dövdüler.
Ertesi gün, sadece 3 dostuma Çökek Köyü‘nden Ali, Orhan ve Ömer‘e okuldan biraz uzaklaşacagımı söyledim.
Uygun buldular, çıktım köye geldim.
Burada bir parantez açayım, aynı dönemde okula başladıgımız bu sol görüşlü 3 dostum ile
daha ilk günden aramızda bir bag oluştu ki, bırakın siyaseti, Safinaz bile giremez aramıza :)
O gün nasılsak bugünde öyleyiz. Orhan zaten çocukluk arkadaşım.
Babası Ali hocam bizim köye ögretmen olarak geldiginde iki yaşındaydı,
beraber büyüdük. Benim yüzümden, babasından az dayak yemedi garibim :)

 

Köye giderken dönüp dönmeme konusunda kararsızdım, köyde sakin kafayla düşünecektim.
Köye geldigimde dedem beni görünce "tamam,yeter" demişti.

Ama içinde bir ukde kalmıştı, biliyordum.
3 gün sonra "oglum beraber bi gitsek mi? Ben müdürle konuşurum" dediginde iyice emin oldum.
Ben bu yola Dedem için çıkmıştım, ölümü bile göze alıp "tamam dede, gidelim" dedim.
Bir hafta sonra akşam üzeri okula vardıgımızda, dogruca okul müdürünün odasına çıktık.
Müdür  "amca torunun yalan söylüyor, benim okulumda asla öyle şeyler olamaz, kefil benim, şimdi çıksın sınıfına" diyince Dedem inandı.
İçimden. müdüre neler saydırıyorum ama tek kelime etsem, beni bitirir. Hayırlısı dedim.
Dedemle vedalaştık, o son dolmuşla Eregli‘ye gitti.Ben de etüd de olan sınıfıma gittim.
Sınıfa girip,sırama oturdum. Aradan 10 dakika bile geçmemişti ki, ikişer, üçerli gruplar halinde sınıfa gelmeye başladılar.
Etrafımda dönüp"seninle görüşecegiz" deyip gidiyorlardı.
Bir karar vermem gerekiyordu ama hiç bir şey düşünemiyordum.
Yarım saat sonra, "tuvalete gidiyorum" diye sınıfdan çıktım.
Koridor sessiz, nöbetci ögretmende gözükmüyordu. O an kararımı verdim, kaçacaktım.
Korkuyu ilk kez iliklerime kadar hissetigim dakika ve saatler başlıyordu.
Ayakkabılarımı çıkartıp,sessizce merdivenleri inip kendimi okulun dışına attım.

Kimseler görmemişti.Okulun dışı zifiri karanlık.

Okul şehirden uzak, Eregli karayoluna 3 km mesafede dağ başında bir yer.
Gitmek için anayola inmem gerek. Bu saat de vasıta geçmez, yoldan da gidemem, her an olmadıgım farkedilir.
Araziden, elma bahçelerinin arasından koşmaya başladım. Fakat her taraf azgın köpeklerle dolu.
Elime kalın bir dal parçası aldım, karanlıkta hem yolumu bulmaya çalışıyor,

hemde köpeklerle boguşuyordum.  Sagdan soldan saldırıyorlar

ama ne hikmetse 5 metre yanıma gelince durup, havlıyor, üzerime atılmıyorlardı.  
Ana yola inene kadar böyle devam etti. Döktügüm ecel terlerini bir ben bilirim bir de Allah.
Ana yola inince bir dakika sonra gelen ilk kamyona el kaldırdım, durdu.
"Nereye" dedi, „Eregliye garajlara“ dedim, "bin" dedi.
Adam bende bir haller oldugunu sezdi varana kadar tek kelime konuşmadı.
Beni garajlara kadar getirip bıraktı, parada almadı. Her kim idiyse, Allah ondan bin razı olsun.
Atalarımız ne demiş "iyilik yap denize at, o seni arar, bulur."
40 yıl sonra,o güzel insanı burada hayırla anıyorum.


Saat 20:50 Nigde‘ye kalkaçak son dolmuşun kalkmasına 10 dakika var.
Hemen binip en arka koltuga iyice büzüldüm. Zaman geçmek bilmiyor. Zamanı geldi kalkmıyor,
10 dakika geç kalkıp yürüyünce benden bir ter boşaldı.
Eregliyi çıkınca derin bir nefes aldım.
Gece yarısı Nigde'ye geldimizde öyle rahatlamıştım ki.
Yakındaki bir otele girip yattım.
Sonradan ögreniyorum ki, dedemle aynı otelde yan yana odalarda yatıyoruz.
Birbirimizden haberimiz yok,

dedem sabah erken kalkıp ilk dolmuşla Nevşehir‘e ordan Ürgüp‘e geçiyor.
Ben de biraz geç uyanıp aynı yoldan Ürgüp‘e vardım. Bizim köyün minibüsüne gidip,oturdum.
Beni görüpde daha sonra çarşıda dedemle karşılaşan köylüler sormuş."Yusuf aga ne yaptın?" diye.
Dedem de "Yücel‘i Konyaya okula bıraktım, geliyorum" demiş.
"Yav nasıl bıraktın, oglan minibüste oturuyor"demişler.
Dedem geldi, sarıldı. "Okulunundaa, ögretmenligindee ... ... ..."! dedi.

Dedemle yaptığımız bu konuşma okul hayatımın da, ögretmenlik hayallerimin de bittigi andı..

 

3 hafta sonra 1979 un ilk günlerinde Almanya'daydım.
(Henüz Almanya vizesi yoktu,aile birleşimden gelmek kolaydı)

 

1976 da dogan kız kardeşim, Almanya‘da okuyup ögretmen oldugunda öyle sevinmiştim ki..
Dedem göremesede, aileden bir ögretmen çıkmış, dedemin arzusu olmuş, benim vicdanım rahatlamıştı.

 

 

***

 

Hadi diyelim, benim tuzum kuruydu, köyden giderken dedem 500 lira verir, babam her ay 50 mark gönderir, arada amcam gönderir. O zamanlar hepsini toplasanız çok büyük para.
Hadi diyelim, benim bir umudum vardı , o da Almanya. Belki de bütün bu imkanlara güvenerek  erkenden pes edip kaçtım.


Ya, köyünden çıkıp gelmiş, okumaktan başka umudu olmayan, babasının verdigi 50 lira harçlık bitmesin diye çay dahi içmeyen, tatillerde köyüne gidecek parası olmadıgı için okulda kalan, sürgünden sürgüne gönderilen, işkence edilen , ölen, sagcısı-solcusu arkadaşlarım ne olacak? Vebalini kim ödeyecek?

 


***

 

NOT: Resimler için, "son eklenen videolar" tıklayıp izleyebilirsiniz. 2012 yılında sınıf arkadaşlarım için hazırlamış oldugum video.

 

 



Yücel Özata
Okunma Sayısı: 1743


18.226.200.93








YAZARIN DİĞER YAZILARI

Admin den Açıklama
Aidat Borcu Sorgulama
Son Ziyaretçi Yorumları
Memduh Bulut
İlk arabayı MUSTAFA BULUT ve HASAN KARACA getirmiştir sene 1964 bilginize

Sofular genclik
Cok güzel olmuş ama cok kişiyi tanıyamadık site İcin Teşekkürler ZEMİ

Ragıp naz
Abim çok teşekkür ediyorum Allah razı olsun böy güzel bir site yapdığından dolayı eline sağlık


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.
Günlük Gazeteler

 

© Copyright 2020  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır.


Top