Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
Sebzeci Kemal ağa
KEMAL
1932 yılında Ürgüp'de doğdu.
Babasının cenazesinin yıkandığı suda oynarken henüz 2 yaşındadır.
Hayal meyal de olsa, babasını hiç hatırlamaz.
Askere gitmeye hazırlanan baba Hasan Hüseyin,
bacağına batan bir kıymık (küçük odun parçası) sonrası, bacak kangren olur.
Bulaşıcı hastalık zannedilip kimse yaklaştırılmaz yanına.
"Oğlum yanıma gelip, bir kere baba desin. Başka bir şey istemem" diye sayıklayan baba, henüz yirmi yaşında vefat eder.
Kemal tek çocuğudur.
Fadime hanım ve Kemal'in çocukluğu.
Genç yaşında dul kalan annesi Fadime'nin tesellisi olur Kemal.
Baba evine dönen Fadime hanım, evlenmez.
Bağ, bahçe, el işinde çalışarak gözü gibi bakar çocuğuna.
Hayatın getirdiği şartlar Fadime hanımı erkek Fatma yapmıştır.
Yan bakanın gözünü oyar.
1936 yılında Fadime hanımın gözünde et parçası çıkar.
Ameliyat için babası Mehmet Ali ağa ile birlikte Ankara'ya giderler.
Kızını hastaneye yatıran Mehmet Ali ağa, orada, bir yakını için her gün hastaneye gelip gitmekte olan Tahsin beyle tanışır.
Tahsin bey gazetecidir.
Mehmet Ali ağa kızının ihtiyaçlarının görülmesi ve tedavinin bittiğinde haber verilmesi için Tahsin beye 100 para bırakarak Ürgüp'e döner.
Bir müddet sonra tedavinin bittiğini ve gelip kızını alması için Mehmet Ali ağaya telgraf çekilir. Kızını alıp gelir.
İki sene sonra, yolu bu taraflara düşen Tahsin bey Ürgüp'e gelir.
Mehmet Ali ağaya misafir olur.
Kendisi bekârdır. 6 yaşında çocuğu olan 26 yaşında Fadime hanımı babasından ister.
O dul, çocuğu var, sana başka kız bulalım dense de kabul etmez.
Evlenirler. Kemal'i de yanlarına alarak Ankara'ya yerleşirler.
Zümrüt adını verdikleri bir kızları dünyaya gelir.
Fadime hanımın ana yüreğinde Kemal'in yeri başkadır. "Oğlumun yediği, içtiği göze batmasın" diye, akşam erkenden, baba eve gelmeden, yedirir, içirir, yatırır Kemal'ini.
1940'lı yıllar ekmeğin karneye bağlandığı, kıtlık ve yokluk yıllarıdır.
Aile çok zor günler geçirir. Günlerce, sadece, bol su içirsin, tok tutsun diye tuzlu peynirle idare ederler.
Tahsin bey Arnavutluk göçmenidir. Beşi ikiz olmak üzere bir anadan 8 kız 8 oğlan, toplam 16 kardeştirler.
Tek başına Türkiye'ye gelen Tahsin bey, eline geçen üç, beş kuruşla da kardeşlerini Türkiye'ye getirmeye başlar. Kimini kaçak, kimini rüşvet ve torpille Ankara'ya getirir.
Bu duruma daha fazla dayanamayan Fadime hanım, 1948 yılında "ben Ürgüp'e gidiyorum, ister gel, ister gelme" deyip, çocuklarını alır Ürgüp'e gider.
Çaresiz kalan Tahsin bey, Fadime hanımın peşinden Ürgüp'e gelir.
Eli bağ, bahçe işlerine yatkın olmayan Tahsin bey ve aile için hayat iyice zorlaşır.
Yüksel ismini verdikleri bir kızları daha Ürgüp'de dünyaya gelir.
Çok çalışkan olan Kemal, inşaatlarda, gündelik işlerde çalışarak ailesine büyük katkıda bulunur.
Askerlik çağ gelince, Erzurum, Karaköse'de 24 ay askerlik yapar.
Askerlik dönüşü aile iyice fakirleşmiştir. Tekrar inşaatlarda çalışmaya başlar.
Bir gün eve uzaktan akrabası, muallim olan Nuri dayısı gelir.
Kemal için Ortahisar'lı hafız Ahmet'in kızı Zehra'yı tavsiye eder.
Hafız Ahmet muallim Nuri'yi kıramaz kızını vermeye razı olur.
Kemal'den 8 yaş küçük olan on altı yaşındaki Zehra, 5 Mayıs 1956 da gelin çıkartmak için gelen düğün alayında ilk kez görür Kemal'i.
"Bıyıklıda bir şeymiş" der içinden.
Kemal'de Zehra'sını ilk kez yakından görüyordur.
Gerçi daha önce Zehra'yı görebilmek için gizlice Ortahisar'a gelmiş fakat sadece cok uzaktan görebilmiştir.
Kısa bir süre kaldıkları ana evinden, Dutlu cami mahallesinde aldıkları bir odası iki kaya damı olan eve taşınırlar.
Kemal inşaatlarda çalışmaya devam ederken Zehra'da bağ, bahçe işleriyle ilgilenir.
Baba adını verdikleri ilk çocukları Hasan Hüseyin 1957 yılında dünyaya gelir. 1960 da Seyhan doğar.
Öğütlü ailesi: Kemal, Zehra, H.Hüseyin, Seyhan, Fatma
KEMAL USTA
İlkokulu Ankara'da okuyan Kemal'in, matematiği, hesaplaması, planlaması çok iyidir.
İnşaatlarda edindiği tecrübeyle usta olmuştur.
Yanında devamlı çalışan 4 kişi ile birlikte Ürgüp ve çevre köylerde evler yaparak ailesinin geçimini sağlar.
1968 de vefat eden annesi Fadime hanımdan kalan mirasla kendi evinin üzerine iki oda daha yapar.
Kemal ustanın 1969 da bir kızı olur, Fatma koyar adını. Annesinin adıdır.
Kemal ustanın çocukluğundan beri var olan mide ağrıları soğukta, sıcakta inşaatlarda çalıştıkça, bazı günleri çekilmez hal alır. Hiç bir ilaç fayda etmez. Öyle ki bazen günlerce eli karnında, iki büklüm, yatıp oturduğu olur.
Kemal usta canından çok sevdiği ailesini düşünüp belli etmese de, aile babalarını kaybedecekleri korkusu içindedir.
Ortaokulu bitiren büyük oğul Hasan Hüseyin liseye devam etmeyip, yükünü hafifletmek için, babasının elinden tutar.
Acı, tatlı, iyi, kötü günler dolu yıllar akıp gider.
SEBZECİ KEMAL AĞA
Karıncayı dahi incitmekten çekinen Kemal ağa, mütevazı, yüce gönüllü, güvenilir, haram nedir bilmeyen, sessiz sakin, kalender bir kişidir.
"İnat" mış, bu yüzden Zehra ana "Saddam" dermiş. İnanmayın siz..
Nevşehir Endüstri Meslek Lisesinde okuyan küçük oğlu Seyhan, 1975 yılında, bir gün Ürgüp pazarında pazarcılık yapan kendi yaşıtı bir arkadaşına rastlar.
Heveslenip, "ben de yapar, harçlığımı çıkarırım" diye düşünür.
Konuyu aileye açtığında "küçüksün, zayıfsın, gücün yetmez" diye karşı çıkılıyor.
Fakat Seyhan kararlıdır. Çarşıdan bir terazi alıp gelir eve.
Cumartesi günü pazara çıkacaktır.
Ortahisar'lı büyük sebze toptancısı Azimli'nin oğulları okul arkadaşıdır. Onlarla görüşür.
"Al 4 kasa, satınca verirsin parasını" denir.
Heyecanla beklenen cumartesi sabahı, ana yüreği kıyamaz evladına. "Kemal, bari sen de git yanına, kasaları kaldıramaz, hem de kandırırlar onu" der Zehra ana.
Böyle küçük, küçük başlanan pazarcılık, bazen mutlu, bazen hüzünlü geçer. Zarar ettiği hafta Azimli para almaz "haftaya kâr edince verirsin" diye teşvik eder.
Pazarcılık Kemal ağanında kanına girmiştir. Gün geçtikçe büyütürler tezgâhı.
1970'lerin pazar yeri olan Refik Başaran meydanında (şimdiki köy durağı) hafta içinde de satış yapabilecek bir barakaya sahip olurlar.
Sadece Ürgüp değil, Avanos ve Nevşehir pazarlarına gidilmeye başlanır.
En büyük sorun vasıtaları yoktur. Gidip gelebilmek için diğer pazarcılara muhtaçtırlar.
Kemal ağa borçlanarak 1979 da sıfır km bir BMC T25 satın alır.
Tam tezgâh iyice büyümüş, araba da alınmışken, Seyhan 1980 yılında evlenip, Almanya'ya gider.
Yeni askerden dönmüş olan Hasan Hüseyin devralır bayrağı.
Baba oğul 1980'li yıllarda işleri daha da büyütürler.
Pazar yeri girişinde bir dükkân kiralanarak manav dükkânı açılır.
Satın alınan kamyonla Adana'dan mevsimlik sebze, meyve getirilir.
Ta ki 1989 yılına kadar.
Almanya'da ki Seyhan'ın önerisi ile kardeşler karar verir.
"Yeni bir iş kuralım, babamızı çalıştırmayalım artık, otursun evde" denir.
Almanya'dan gelen bir kepçe ile "ÖĞÜTLÜLER HAFRİYAT" kurulur.
Ömrü boyunca rızkını tırnaklarıyla kazıyarak çıkartan Kamal ağa razı olmaz, evde oturup, çocuklarının parasını yemeye.
Israr ettiklerinde babalarını üzeceklerini gören çocukları da "madem bu işi seviyor, bırakmak istemiyorsun, tezgâhı iyice küçült, biz de yardımcı oluruz" derler.
Bazen çok sevdiği torunu Kemal dedesine yardımcı olur. Bazen Zehra ana yanındadır. Hasan Hüseyin sabah tezgâh kurulurken akşam sökülürken yardım eder.
Sadece Ürgüp pazarında olsa da, 20 yıl daha devam eder pazarcılığa.
Kemal ağanın pazarcılığı bırakmak istemeyişinin kimselerin bilmediği sebebi vardır.
Çok fakirlik çekmiş olan Kemal ağanın gönlü öyle zengindir ki.
Sona kalan çürük, çarık dan değil, tezgâhını kurar kurmaz, altı, yedi poşet sebze meyve yapıp tezgâhının altına yerleştirir. Sadece onun bildiği özel müşterileri vardır. Geldiklerinde, konuşmazlar. Sadece çok şey ifade eden gözler konuşur. Kemal ağa bazılarının eline gizlice ekmek parasını da sıkıştırır. Bu satırları yazanın gözleriyle şahit olduğu bir olay: Kemal ağanın cenazesinde eve gelen, ailenin tanımadığı, yaşlı bir kadın " Kemal'im benim haftalık erzakımı, torunlarımın harçlığını verirdi. Ben şimdi kimlere gideceğim?" diye, hüngür hüngür ağlayıp kendisini yerlere atıyordu. Baba yoksa, evlatları var ana diye teselli edilip, hep gözlendi.
24 Kasım 2010 Çarşamba, olağan bir günün akşamı yemeğini yer, biraz televizyon seyrettikten sonra yatar. O gece, sessiz sedasız, kimseye haber vermeden, Cebrail Aleyhisselam ile el ele tutuşup, göklere uçar. Bahane kolay, Kalp krizi.
Kemal'inin yokluğuna ancak 4 ay dayanabilen Zehra ana da 31 Mart 2011 de sevdiğine kavuşur.
Mekânları cennet olsun.
VE BABA
Eylül 1987.
Dedemin kız kardeşi Asiye amemin tavsiyesi üzerine,
Ürgüp'de komşuları olan Kemal ağanın kızına benim için dünür gittik.
Çok sevdiği kızını gurbet ele, Almanya'lara göndermeye razı olmayan Kemal ağa,
"kesinlikle olmaz" dedi.
Israr üzerine, belki de bizi başından savmak için, "düşünelim, haber veririz" e bağlandı olay.
Daha önce ana babanın evlilik konusundaki isteklerini "yav he he" diye geçiştiren ben,
Kemal ağanın kızını görüp, konuşunca, artık "olmazsa ölürüm" türküsü çağırıyordum.
Üç gün sonra, 12 Eylül 1987 cumartesi, öğlen saatleri, Ürgüp pazar yerinde dolaşıyorum.
Kemal ağa tezgâhın başında. Oradan geçerken selam verdim ve "öpeyim baba" deyip, elini öptüm.
Şaşkınlık ve bir an tereddüt den sonra "sağ ol oğlum" dedi.
Tamam, saygımızdan dolayı el öperiz de, daha ortada fol ve yumurta yokken "BABA" kelimesi tamamen istem dışı ağzımdan çıkıverdi. Allah'mı söyletti!?
Utandım, hayırlı pazarlar dileyip hemen uzaklaştım oradan.
Kamyonun üzerinde satış yaparken bizi izleyen Hasan Hüseyin ağabeyim akşam, evde " ben bu çocuğa kefilim, bir oy hakkım varsa, evet" demiş.
Bir hafta sonra nişanlandık.
O günden beri hafızama mıh gibi çakılı kalan, Kemal babamın kızını verirken söylediği üç cümle.
"Kızım, önce Allah'a, sonra sana emanet"
Emanetin, kutsalımdır! Rahat uyu baba.
Damadı olmaktan onur duyduğum, yüce gönüllü, bu güzel insanları rahmetle anıyorum.
20 Eylül 1987, Nişan ve Nikah ( O zamanlar Almanya'ya gidebilmek için bir yıl evli olma şartı vardı. Düğün, Agustos 1988)