banner
BİRAZ TEBESSÜM :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu sıkıntılı günlerde biraz umut gerekiyor, YAŞAMAYA ve HAYATA.
Kahkaha atmasak da biraz tebessüm gerekiyor, AYDINLIK SABAHLARA.

 

 

Hasan Emmi, rahmetli her konuşmasında küfürlü konuşan biridir.
Küfür etmesi hiç kimseye dokunmaz, sevilen sayılan biridir.
Hasan Emmi hacca gitmiş, gelmiştir. Köyün hocası:
- Hacı Hasan efendi artık küfür yok.
- Tamam hocam, küfür etmem artık.
Otururlar kahvehane önüne Hasan Emminin sohbetini dinlemektedirler.
Birkaç kişi aralarında konuşur:
- Hasan Emmiyi kızdıralım da bir sövsün. Hacı olunca da sövecek mi bakalım.
Tam sohbetin tatlı anında biri gelir:
- Yav Emmi helal et, armuttan bir tane yedim dayanamadım.
- Helal olsun oğlum yiyin.
Sohbet yine devam eder. İkinci gelir:
- Emmi armuttan dayanamadım bir tane de ben yedim ,helal et.
- Helal olsun oğlum.
Sohbet yine devam eder. Üçüncüsü gelir:
- Emmi armut, der demez  çok sinirlenen Hacı Hasan Emmi kahve önünde sandalye üzerine çıkar, başlar bağırmaya:
- Ulan benim armudu görüp de yemeyenin a... k.... der, oturur.
Hoca:
- Yav Hacı hani küfür yoktu. Söz verdiydin.
- Ne yapak hocam, onu da yapmıyak da karnımız şişip çatlıyak da ölek mi!

 

Hasan Emmi ile Çavuş dayı kavga ediyorlarmış.
Kavga kızışınca küfürleşme başlamış. Çavuş dayı:
- Ben senin bir trilyon kere, diye küfür etmiş.
Hasan Emmi trilyonunun ne kadar olduğuna akıl erdirememiş.
Büyük bir sayı olduğuna kanaat getirmiş.
Alta kalmamak için düşünmüş, aklına çiçekler gelmiş.
- Ulan çavuş bende senin bu dünya kurulasıdan beri açan çiçeklerin sayısı kadar diye küfür etmiş.
Bir yandan da:
- Haydi, say saya bilirsen” diye eklemiş.

 

Hasan Emmi köyde oturmuş arkadaşlarıyla cinler periler üzerine sohbet ederlerken,
dinleyenlerden biri muziplik amacıyla, gidip bir çarşafa bürünmüş;
Elini, kolunu sallaya sallaya ortaya çıkmış.
Hasan Emmi, hayaleti görünce Mehmet’e seslenmiş:
– Ula Mehmet oku!
Mehmet, bildiği bütün duaları okumuş,
nafile hayalet daha da hızlanarak üzerlerine gelmiş.
Hasan Emmi bağırmış:
– Ula Mehmet ohuma, dur! Bu ohudukça gudurir!

 

Köyde muhtar yapılacak bir iş için tellal çagırtıyormuş.
Kulakları az duyan yaşlı Muhittin Emmi yoldan geçenin birine;
- Oğlum ne tellalı çağırıyorlar? Diye sorar.
- Emmi Rusya’dan bir heyet gelmiş, köydeki yaşlıların hepsini götüreceklermiş.
- Oğlum götürüp ne yapacaklarmış?
- Sabun yapacaklarmış, Emmi sabun yapacaklarmış.
- Götürürlerse götürsünler lan ,  köpürenin avradını… Köpürenin avradın…

 

Köyde Paşa dayıya sormuşlar:
- Paşa dayı, cigara içmek günah mı, sevap mı?
- Bilmiyom yeğenim
- Peki, niye içiyon?
- Bana ikiside uyar, günahsa yakıyom sevapsa içiyom.

 

Köylünün birinin dört hanımı vardır.
Bir gün hanımlar kendisine kızarlar ve aralarında karar alırlar.
Biri sağ kolundan, biri sol kolundan, biri sol bacağından, biri sağ bacağından tutar adamı dışarı atarlar.
Adam:
- Keşke bir avrat daha alsaydım. O da başımdan tutardı.

 

Adamın birisi açlıktan feri sönmüş, yolun kenarında ağacın gölgesine uzanmış.
Bir de bakmış ki, çocuğun biri eşekle geliyor. Adam doğrulmuş ve çocuğa:
- Nereye gidiyorsun demiş.
- Tarlaya azık götürüyorum.
- Yavrum acımdan öldüm, bir parça ekmek ver.
Çocuk olmaz der başka bir şey demez. Adam ne dese olmaz demiş.
Adam bakmış ki iyilikle iş olmuyor:
- Bana bak ulan, beni otuz dokuz  gün önce kuduz köpek ısırdı.
Bugün kırkıncı gün, aha kudurdum demiş ve eşeğin kulağını ısırmış.
Çocuk korkudan eşekten atladığı gibi kaçmaya başlamış.
Adam, heybeden sıcak bazlamaları çıkarmış, sofrayı açmış, aç kurt gibi yerken,
çocuk tepenin başına çıkmış oradan adama bağırıyormuş:
- Ulan kuduruk... Birem birem ye, hepiciğine salyanı bulaştırma...

Köylünün biri, hacca giderken yüz koyundan oluşan sürüsünü çobana emanet etmiş.
Hac dönüşünde çobanı köy yolunda yemek yerken bulmuş, yanına yaklaşmış.
Hoş beşten sonra koyunlarını sorunca, çoban:
– Hiç sorma ağa, demiş. Sen gittikten sonra bir gök gürledi, bir şimşek çaktı...
Doksanının ödü patlayıverdi. Kaldı mı onu?
– Yaa?...
– Büyük toklu kendini kayadan attı, beşi de onun ardından gitti... Kaldı mı dördü...
– Eee?
– Birini sattım kasaba, birini sayma hesaba...
Dün öldü birisi, bu da bugünkünün derisi...
Çoban, yeni yüzülmüş bir koyun postu göstermiş.
Tam o sırada Hacı, çobanın önündeki yoğurt bakracını adamın başına geçirivermiş.
Çoban, yoğurda bulanmış bembeyaz yüzünü göstererek:
– İşte ağa, demiş, yüzünün hesabını da yüz akıyla verdim!

 

Köylüler yağmur duası dahil ne yaptılarsa kuraklığa neden olan havayı değiştiremiyorlar.
Bektaşi "siz bu işi bana bırakın" diyerek, köydeki son suyu da ister.
Herkesin şaşkınlığı arasında sırtındaki elbisesini çıkararak yıkayıp kayanın üzerine serer.
Birkaç dakika sonra sağanak boşanır. Köylüler gelip Bektaşi'nin elini öperler:
– Evliya gibi adamsın baba erenler, derler.
Bektaşi gökyüzünü gösterip:
– Bugünlerde aramız bozuk da... Yağmuru elbisem kurumasın diye yağdırdı!

 

Köyden Kayseri'ye gelen köylü sabah kahvaltısı için bir lokantaya gider. Sabahın erken saatleri olduğu için oldukça kalabalık olan lokantada yer bulamayan köylü kasiyerin yanındaki küçük bir masaya oturur, garson gelince mercimek çorbası ister, fakat bizim köylü çorba gelene kadar bir sepet ekmeği yer. Çorba gelir onu da içer giderken kasada oturan hacıya borcunu sorduğunda hacı:
- Ekmeğin parasını ver de çorba bizden olsun, der.

 

Kayseri'li ler ile Karadenizliler arasında savaş çikmis.
Kayseri'li ler akıllı tabii.
Kendi siperlerinden bagırmışlar "Temeel" diye.
20 tane Temel ayaga kalkmis, hepsini vurmuslar.
- Bunlarda Dursun'da coktur! Birde Dursun deyin.
Bagırmiş birisi "Durrsun" diye,
Dursun'lar kim o bagıran diye bakınırken Dursun'larıda vurmus Kayserililer.
Ardından bir tane uyanık Karadenizli çıkıp bagirmis:
- Burada 20 Lira buldum bu kimin?"
Butun Kayserililer kalkmiş...

 

Köylünün biri gittiği şehirde eşeğini çaldırır.
Araştırırlar ama bulamazlar.
Bunun üzerine köylü tellal yoluyla ilan ettirir:
- Hayvanı her kim çalmışsa, getirip teslim ettiği takdirde ödül vereceğim.
Getirmediği takdirde, bir zamanlar babamın yaptığının aynısını yapacağım.
Hırsız ilanı işitince korkar ve getirip eşeği teslim eder.
Ardından köylüye sorar:
- Babanın yaptığı muamele neydi?-
Köylü cevap verir:
- Bir zamanlar babam da eşeğini çaldırmıştı.
Hırsızı ele geçiremeyince, semerini omzuna vurduğu gibi köye dönmüştü.
Eğer sen eşeğimi getirmeseydin, ben de öyle yapacaktım.

 

Köyde kış kıyamette, adamın birisi ölmüş.
Köylüler cenazeyi kızakla mezarlığa götürüyorlarmış.
Ama daha mezarlığa varmadan, kızak da, öküzler de çamura saplanmış.
Köylüler uzaktan öküzlere bağırmışlar çağırmışlarsa da,
kimse çamura girmeyi göze alamamış.
O sırada, birisi, bakmış ki; dirilerden hayır yok, ölüye seslenmiş :
-Ulan, öldün öldün de, öküzlere bir “Ho!” diyemeyecek kadar mı öldün, mübarek?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



Yücel Özata
Okunma Sayısı: 1286


3.145.92.98








YAZARIN DİĞER YAZILARI

Admin den Açıklama
Aidat Borcu Sorgulama
Son Ziyaretçi Yorumları
Memduh Bulut
İlk arabayı MUSTAFA BULUT ve HASAN KARACA getirmiştir sene 1964 bilginize

Sofular genclik
Cok güzel olmuş ama cok kişiyi tanıyamadık site İcin Teşekkürler ZEMİ

Ragıp naz
Abim çok teşekkür ediyorum Allah razı olsun böy güzel bir site yapdığından dolayı eline sağlık


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.
Günlük Gazeteler

 

© Copyright 2020  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır.


Top