Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
Muhterem Sofularlılar!
Değerli Gençler!
Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.. Esselamü aleyküm.
Ben Yusuf Naz, 1942 yılında Sofular köyünde dünyaya geldim.
Sevgili Gençler!
Benim çocukluk ve gençlik yıllarım çok zor zamanlardı.
Bizim nesil adeta çalışmak için doğmuştu.
Cemre toprağa düşünce çalışmaya başlar, güz sonu kar yağınca evlere girerdik.
Gece gündüz demeden her şeyi el emeği ile yapar, bir tarladan başka bir tarlaya giderken yolda dinlenirdik.
Tek yardımcımız bir çift öküz, birde eşekti; oda herkeste yoktu.
Bütün bu çabalarımız,koşturmalarımız ne içindi derseniz,
sadece kışlık erzakımızı ve aileyi bir yıl geçinderecek tahıl, un, bulgur elde etmek içindi.
KÖYÜMÜZ:
1950 ye kadar köyümüzün içinden geçen yolun aşagı tarafında hiç ev yoktu.
Oralar hep harman yeriydi. Ak tepenin eteklerindeki kaya damlarda otururduk.
50 li yılların başında yoldan aşağı taşınmalar başladı.
Hatırladığım kadarıyla ilk inenler, Yücel'in dedesi Yusuf Özata, Nazmi'nin babası Mahmut Karaca,Emin ve Abdullah'ın babaları Mustafa Ulusoy, Hasan'ın babası Arif Özkan oldu.
Bunların seçtikleri yerlerde kaya vardı. Orada kayadan oyma, bir, iki göz oda yapıp içine girdiler.
1953-1954 yılından itibaren Devlet yoldan aşağıya ev yapmak isteyenlere yardım etti.
Taşınmalar hızlandı ve harman yerlerine evler yapılmaya başlandı.
Kimisininde evi uçtugu için daha önce taşınan akrabalarının yanına inip,kendisi ev yapana kadar orda kaldı.
Süleyman Seven Dayı da kendi evleri uçtuğu için 1953 kışını emmisinin yanında geçirip 54'te de şimdiki evini yaptı.
Devlet köyü düz bir araziye taşımak istediysede o zamanki muhtar ve köy halkı pek rıza göstermedi.
Eski Köy Evleri
HARMAN ZAMANI:
O zamanlar Sarıyazı tamamen tarlaydı hiç bağ yoktu.
Köylüler kafalarına göre ekim yapamazdı.
Bir sene Beşgözün altı, Kaldırım tarafı ekilir ertesi senede Ibrahan tarafı ekilirdi.
Sebebi, köyde üç sürü davar, iki sürü körpe ve bir sürüde büyükbaş hayvan vardı. Ayrıca at,eşşek,öküz..
Bunların yayılımı için arazinin bir tarafı boş bırakılırdı.
Baharda ilk iş olarak öküzlerle tarla sürmeye başlardık.
Birinci tarla sürmeye aktarma denir, ikinci sürmeye ikileme denir.
Tarlalara, buğday, arpa, yulaf, nohut, mercimek ekilirdi.
Zamanı gelince, bir ay boyunca elle, orakla, tırpanla biçer,
buğday ve arpa destelerini kelleler içerde olacak şekilde hayvanlardan ve yağmurdan korumak için yukarıya doğru yığın yapardık.
Tarlada işimiz bitince, bu yığınları öküz arabası yani kağnı ile, köyün önündeki harman yerlerine taşırdık.
Harmana serdiğimiz sapları, at,eşek veya öküzün çektiği düven ile ekini ezer samanla buğdayı ayırırdık.
Düven nedir derseniz, şöyle tarif edeyim:
İki metre boyunda, 40-50 cm eninde, 5 cm kalınlığında ucu havaya kalkık, altında keskin çakmak taşları olan tahtadan bir alet.
Çekilen ekin rüzgärlı bir havada savrulur samanla taneleri ayrılırdı.
Saman hayvanların kışlık yemi olarak evlere taşınırken buğday un yapılmak üzere hayvanlarla su değirmenlerine taşınırdı.
Biri güzün harman sonu, biride nisan sonu gibi senede iki sefer buğday öğütür un yapardık.
Bir senelik yiyecegimiz bulguru, yıkar, harmanda kurutur ve orda tokmakla döverdik.
Köyün gençleri olarak akşam üzeri toplanır, kimin bulguru dövülecekse,
güle oynaya, şakalaşa, köyün bir başından öbür ucuna herkesin bulgurunu döverdik.
Mal sahibi bize ikramlarda bulunurdu. Bizimde en büyük eğlencemiz buydu.
Köyde, Avcı Bekir, Ali Öz gibi bazıları daha harmanını kaldıramadan kar yagardı.
Bu arada aylar boyu tarlada, harmanda yatar, kalkar, eve nadiren gelirdik.
Hanımlarımız yiyeceğimizi, içeceğimizi evde hazırlayıp getirirlerdi.
Bir anımı kısaca anlatayım: Bir gün eve geldim. Açık havaya alışmışım odada uyuyamıyorum. Dışarısı soguk, kıragı düşmüş.
Yorganı aldım dışarı çıktım, çardakda yatacağım. Agabeyim (Mustafa Naz,Sıhhiye) sese uyanmış, "Ne yapıyorsun lan orada?" dedi.
Abi,"içerde uyuyamıyorum" dedim.
"Sabah burdan kalkamazsın. O zaman küreği al,git Gocaalinin harmanında yat. Sabahda Çatderede bahçeyi suvar, hemde dinlenirsin" dedi.
Hemen kalkıp küregi aldım Çatdereye bahçe suvarmaya gittim. İş degişince dinlenirdik. O gün benim için tatildi.
Eskiden hazır ekmek almazdık, alanda ayıplanırdı. Herkes ekmeğini kendi evinde tandırda yapardı.
Evinde ekmeği kalmayan komşusundan ödünç alır ertesi gün yapınca kaç çörek almışsa geri verirdi.
İnsanların birbirine karşı saygısı ve hürmeti vardı.
Eski Harmanlar
DÜĞÜNLERİMİZ:
Eskiden köyümüzde düğünler tam bir hafta sürerdi.
inek, öküz, tosun gibi büyükbaş hayvanlar kesilir, kazanlarla yemek pişerdi.
Çevre köylerden, eş, dost, akrabalar davet edilir,
köyde evi müsait olanlardan odalar ayrılır gelen misafirler o evlere taksim edilirdi.
Münasip görülen düğün sahibinin akrabalarından biri cuma günü düğün evine bayrak diker,
cumartesi günü 15-20 kişiye güveyi yemeği yedirir.
Pazar günü çalgıcılar gelir, eğlenceler başlar. Erkekler ve kadınlar kendi aralarında eğlenirdi.
Salı günü öğlen testi kırma, şimdi Sabri Ünlü dayının evi olan yer o zaman önemli bir harman yeriydi.
Önce karşıya, kışladağının eteklerine konan testiye, oradan, önce tüfekle ateş ederdik.
Kimse kıramazsa testi harmanın ucuna konur, şimdi İsmail Başer'in evi olan yerden tabancayla denerdik.
Testiyi kıran düğün sahibinin ortaya koyduğu ödülü alırdı.
Testi kırıldıktan sonra ikinci oyunumuz, düğünde kesilen büyükbaş hayvanın kellesini, boynuzlarından tutup, münasip bir evin damına atma yarışmasıydı.
Bu oyunuda kazanan ödülünü alırdı.
Salı günü akşam gelinin akrabalarının birinin evinde kız başı yıkanır.
Gelini annesinden ayırıp o eve getirirler, gelin ve arkadaşları o gece eğlenip orda yatarlar.
Çarşamba günü damat ve gelin kınası yakılır. Biliyorsunuz bunlar aynı devam ediyor.
Perşembe günü, yenge ve seğmen eşliğinde gelin getirilir.
Gelin damat evine girince bayrak indirilir.
Cuma günü duvak günüdür köyümüzde ekseri "gale" denir, kadınlar arası eğlencedir.
Düğün sahibinin akrabaları, komşuları gelenleri karşılar, galeden sonra evine götürüp ikramlarda bulunmak istedigi yengelerin
başındaki bürünceği alır. Galeden sonra düğün biter.
Eski Düğünler