banner
SOFU BABA TÜRBESİ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Köyümüzdeki Türbe ve Yatır hakkında çeşitli rivayetler söylendi ve yazıldı.
Ne kadarı doğru ne kadarı yanlış bilmiyorum.
Büyüklerimizden duyduğumuz eskiden köyde cami yokmuş.
Namaz Türbede ve etrafındaki kaya damlarda kılınırmış.

 

Türbenin eski hali ve son yıllarda yapılan bakımdan sonraki hali.

 


Türbe konusunda gözlerimle şahit olduğum iki olayı anlatayım.

 

Ben çocukken 1950'lerde bizim mahallede Şıh Emine vardı.
Şimdi Musa Başer'in oturduğu ev onun eviydi.

 

Evi hiç boş kalmaz, devamlı geleni, gideni olurdu.
Doğudan, Erzurum, Diyarbakır'dan at veya katırlarla kara çar'lı kadınlar, erkekler gelir birkaç gün kalır giderlerdi.
Köyde Türbeyi ziyaret eder, namaz kılar dua ederler ve kadınlar yanlarında getirdikleri rengarenk ipek bez parçalarını Türbe etrafındaki çalılara bağlarlardı.

Arkadaşım Ahmet Ünlü ile onları takip eder Türbeden ayrıldıklarında çalılardaki ipek bez parçalarının iyilerini toplardık.
Ahmet ile anlaşmıştık, Yeşil ve sarı renkler onun, mor ve Penbe'ler benim.
Bizim mahalle olduğu için ilk bizim haberimiz olur başka çocuklara pek bir şey bırakmazdık.
Topladığımız ipekleri bayramlarda kurdele yapıp yakalarımıza takıyoruz.
Sonra köyün ihtiyarları kızmaya başladı, bıraktık.
Bundan dolayı kanaatim Türbedeki mübarek şahsın kökenlerinin doğudaki herhangi bir tarikat veya aşiret ile bağlantılı olduğudur.

 

İkici olaya gelince, senesini tam olarak hatırlamıyorum 1970 veya 71 kışı olabilir.
Köye yabancı bir adam geliyor. Seyit İsmail'e rastlayıp soruyor. "Bu köyde beni kim misafir eder" diye.
Seyit İsmail'de "Hacı Şükrü ağa var, ona git" diye evini tarif ediyor.
Tam bu sırada atını çeşmede suvarmış gelmek de olan Hacı Şükrü dayının oğlu İsmet bunu görüyor.
Seyit İsmail'in yanına varıp, ona çıkışıyor. " Niye kendi evine götürmüyorsun da bizim evi tarif ediyorsun" diye.
Kızma sebebi, o zamanlar köye çok kaçakçı gelir silah ve kaçak tütün satarlardı. Onlardan biri zannediyor.

Adam Hacı Şükrü ağanın evine varıp, "Tanrı misafiri kabul eder misiniz" diyor. Hacı Şükrü ağada buyur ediyor.
Akşam olup sofraya oturduklarında yabancı adam az bir şeyler yedikten sonra kaşığı bırakıyor.
Hacı Şükrü ağa "Yoldan geldin acıkmışındır, bırakma hadi buyur" diyor.
Adam " Sağ ol Şükrü ağa, bana düşen helali yedim, gerisi benim nasibim değildir" diyor.
Sabah kahvaltısı ve öğlen yemeğinde aynı davranışı sergiliyor.

 

Hacı Şükrü Ünal                                                             İsmet Ünal


Köyde tek yukarı cami var, şimdi kahvehanelerin önü olduğu gibi o zamanlar köyün pazar yeri orası.
Öğlen üzeri oraya gittiğimde o yabancı adamı gördün.

Küçüklüğümden beri İsmet dayı beni kardeşi gibi sever, bende ağabeyim gibi onu severim.
Namaz vakti camiye girince arka sırada oturmakta olan İsmet dayının yanına oturdum.
Selam verip "Yine misafiriniz var galiba" dedim. "Sorma" dedi. "ama bu kaçakçı değil, hoca".
Tam bu sırada en önde oturmak da olan adam, sanki konuştuğumuzu duymuş gibi dönüp dikkatlice bize baktı.
"Dayı bu adam boş değil" dediğimde tekrar dönüp dik, dik bize baktı.

Köyün imamı da Aksalur'lu Mehmet hoca.
Namazdan sonra dışarı çıkınca "Şükrü ağa, hocamı da al gel, akşam kahvesini biz de içelim" Şükrü dayıda, "olur, tamam" dedi.
Yabancı adam bir ara "Bu köyde bir yatır var, nerede?" diye sordu.
Hacı Şükrü dayıda yerini tarif etti.
Adam " Yazık size, o Türbe neden o halde? Neden bakım yapmıyorsunuz? Bakım yapın, yoksa işleriniz rast gitmez, perişan olursunuz" dedi.
Oradaki bütün köy halkı duydu.

İkindi vakti oldu, namazımızı kılıp dışarı çıktık.
Hacı Şükrü dayı adamı arıyor. Adam yok, sanki yer yarıldı içine girdi.
Ortalık kış, sekiz on santim kar var.
Söğütlük çeşmesinin üstünde senirde birisinin Aksalur'a doğru gittiğini görmüşler.
Kimisi o dedi, kimisi de yok yahu nasıl olur daha beş dakika önce adam buradaydı dedi.
İsmet dayı " Yusuf koş, atları getir" dedi. Atları getirdim, binip peşine düştük.
Her yer kar olduğu için izlerini Aksalur'a kadar kolayca takip ettik. Aksalur'a girince izler bitti.
Greyder gelip yoldaki karları kürümüş. İzini bulamadık.

Sorduk, soruşturduk hiç gören olmamış. Köye döndük.

 

 

Not: Gençlerimiz bilmez, İsmet Ünal dayı 1979 yılında Almanya'da bir cinayet olayına karıştığı için kaçıp Türkiye'ye geldi.
Burada yakalanıp 1986 yılında cezaevinde vefat etti.  Allah Rahmet Eylesin.

 



Yusuf Naz
Okunma Sayısı: 1823


18.217.237.169








  Yusuf ÜNLÜ

Aksalurlu mehmet hocanın soyadı ne yusuf amca

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Admin den Açıklama
Aidat Borcu Sorgulama
Son Ziyaretçi Yorumları
Memduh Bulut
İlk arabayı MUSTAFA BULUT ve HASAN KARACA getirmiştir sene 1964 bilginize

Sofular genclik
Cok güzel olmuş ama cok kişiyi tanıyamadık site İcin Teşekkürler ZEMİ

Ragıp naz
Abim çok teşekkür ediyorum Allah razı olsun böy güzel bir site yapdığından dolayı eline sağlık


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.
Günlük Gazeteler

 

© Copyright 2020  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır.


Top