Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
1950'lerde köyümüzde 5 sene ilkokula gidip diploma alan çok nadirdir.
"Okuyup da ne olacak" algısı vardı. Aileler için eğitim, tarlaya giderek, testi taşıyarak, çobanlık yaparak, babasının arkasında at, öküz kovalayarak... Yaparak, yaşayarak öğrenilirdi.
Eğitim sadece okul değil. Elbette bu da bir eğitim, kültür, tarım kültürü, geleneksel eğitim.
Baba-ana yolunda, aileden gördüğünü yürütmek.
Ben çocuk iken, 40'ların sonu 50'lerin başı köylümüz Ali Altın’ın Eğitmen oldugu zamanlar koca koca oğlanlar, kızlar okula giderdi. Birçoguda evli idi. Erken başlamış ise, bir iki sene okula gider okumayı yazmayı biraz ögrenince okulu bırakırlardı.10, 12, 14 yaşında okula başlayanlarda vardı.
Komşumuz olan Sultan amemin kızları Kerziban ve Fatma abla sayesinde ben okula gitmeden okumayı yazmayı öğrendim. Bende çok emekleri var. Allah onlardan razı olsun.
Sultan Ana
1955'te 10 yaşımda okula başladığımda okuma yazma bildiğim için beni direkt üçüncü sınıfa verdiler.
Üç ve dördüncü sınıfı "Kara Öğretmen'de" okudum.
Teni esmer olduğu için köylünün "Kara Öğretmen" lakabını taktıgı Yozgat-Boğazlıyan dan İsmail Şençağlar. Çok sert ve disiplinli öğretmendi. Talebeler, karşısında titrerdik.
Fakat onun 2-3 sene okuttuğuu bir öğrencide şimdiki lise ayarında bilgiye sahip olurdu.
Hangi yıl köyümüze geldi hatırlamıyorum. Avcı Bekir'in kızı Leman ile evlenip bizim köye yerleşti.
Bayramın çocuklarının şimdiki oturduğu evi o yaptırdı. Orası Avcı Bekir'in harmanıydı, ona verdi.
Kaldırım Gebik de bir de bağ verdi. Bağın duvarını okulun 85 talebesi dereden taş çekerek yaptık.
Yusuf Ziya Şençağlar isminde bir oğlu oldu. 1957 yılında hanımı Leman vefat edince oğlunu da alıp köyden gitti. Birkaç ay arayla Sıhhiye ağabeyimin hanımı Haçça ablamda vefat ettiği için çok iyi hatırlıyorum.
"Kara Öğretmen" İsmail Şençağlar ve 1955 mezunları. ( Yücel'in notu: Öğretmenin yanında ayaktaki amcam Arif Özata, önündeki Hakkı Altın, tanıdıgınız varsa yorum yazıp belirtirseniz seviniriz).
5. sınıfa başladığımda öğretmenimiz Hatem Ünlü idi. Çok efendi yağız bir delikanlı olan Hatem Ünlü, devamlı güler yüzlü, hoş sohbetli, bir mevzuyu anlatırken devamlı misaller vererek anlatırdı.
Ürgüp'lü nüfus memuru Çerkez Ahmet'in oğlu olan Hatem Ünlü, okurken o yıl ikmale kalmış, babası da köy öğretmensiz kalmasın diye geçici olarak bizim köye göndertmiş. Benim için sevindirici yanı,daha önceden tanıyorum, yani torpilli sayılırım. Nüfusçu Ahmet dayı, hanımı Ayşe yenge, çocukları, lokantacı Kemal dayı, annesi Saniye nene köye bacıları Sultan amemi yoklamaya geldiklerinde onların evi küçük olduğu için bizim büyük odada yatarlardı. Annem anahtarı verir gece gelip yatarlar sabah kalkınca da gider Sultan amemgilin tek göz odada zaman geçirirlerdi. Ben derslerime çalışıp başarılı olsam da torpilimizde vardı.
Öğretmen Hatem Ünlü - en arkada sağda- ve arkadaşları. (Teşekkürler Asım)
Sınıf arkadaşlarımdan hatırladıklarım: Yaşar Candan, Yaşar İşler, hanımı Emine İşler, Mehmet Sağlam, Fevzi Akbaş, Emine İşcan...
Yıl sonuna doğru Öğretmenimiz diploma için, bizden birer tane vesikalık fotoğraf getirmemizi istedi.
Ağabeyime söyledim. "Tamam, Kışladere de zerdali kurumuş onu keser Ürgüp'de satar fotoğraf da çektiririz" dedi.
Bir gün gidip kestik, yarmaca daha iyi para ettiği için bana tarif etti çivi ile odunu yarıp hazırladım.
İki eşeğe yükleyip cumartesi Ürgüp'e götürdük. Fırıncı Çebiş Ali vardı köprünün başında bekler odun getirenin malını hemen satın alırdı. Odunları fırının önüne yıktık, simit henüz çıkmamış bir tanede somun alıp, eşekleri han'a bağladık. Kemal dayının kahvehanesi vardı daha sonra orayı lokantaya çevirdi. Kahveye oturduk, ağabeyim somunun içine tereyağını doldurdu üzerine de toz şeker attı yarısını bana verip, iki tanede ıhlamur söyledi. Tereğağının kokusu öylesine ağır koku ki yemem imkansız. Cebime de sığmaz, yiyor gibi yapıp kenarından küçük,küçük ısırıyorum. Kemal dayı ıhlamuru getirdi, yanında limon var. Ihlamuru ilk kez görüyorum. Bu arada nüfusçu Ahmet dayı geldi elinde küçük bir sepetle. Sultan amem köyden yumurta göndermiş, "bunu bacıma verin" dedi. Onlar lafa dalınca ekmeği koynuma sokup "ben sepeti heybeye koyayım" diye kalktım. Daha sonra resim çektirip köye döndük.
O yıllarda diplomalar verileceği zaman bir müfettiş gelir öğretmenle beraber imtihan eder diplomayı verirdi. O gün geldi diplomamızı alacağız,sınıf da Emine İşcan yok, zaten bütün sene hiç gelmedi ama adı var. Müfettiş o nerede dedi, çağırması için Yaşar Candan'ı evine gönderdiler. Kışladere ye çalışmaya gitmiş. Öğretmenimiz Hatem Ünlü, Fevzi ile bana "gidin, alın gelin" dedi. Koşarak gidip İbiş dayıya durumu anlattık. "Haydi git bu çocuklarla" dedi kızına. Aldık geldik.
Müfettiş Emine'ye tek bir soru sordu "söyle kızım, patates yemeğini nasıl pişirirsin" dedi. Emine'de anlattı ve diplomayı aldı.
Ee madem patates yemeğine diploma verilecekti, biz neden karda kışta okul yolu tepeleyip, günlük peynir ekmek gibi dayak yedik. İsteselerdi ben bulgur pilavı tarifi bile verirdim.
Hatem öğretmenimiz Fevzi ile bana dönüp "Size diploma yok, geç geldiniz" demesin mi.
Fevzi hemen atıldı, "sen gitseydin akşama zor gelirdin" dedi.
Hatem öğretmenimiz gülerek bizim de diplomalarımızı verdi.
Hakkın rahmetine kavuşanların Allah’ım mekanlarını cennet eylesin.