Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
Avanos'da günlük yevmiye yemekli 2 lira, yemeksiz 3 lira.
Sadece öğlen yemeği veriliyor, sabah akşam yok.
Vardık Avanos'a, bir adam geldi yanımıza.
"Benim 8 kilelik tarlam var, anlaşırsak size kabala vereyim" dedi.
Zelve deresinin kenarında tarlası varmış. Düştük peşine vardık tarlaya.
Üçgen şeklinde tarla ama 8 kilelikten büyük gözüküyor.
Mustafa ve Hayri dayı öğlen yemeği dahil adamla kabala anlaştılar.
Benim içim rahat etmedi, tarlayı enine boyuna adımladım,
hesabıma göre tarla 12 kilelik.
Dayı bu tarla 12 kilelik dememe rağmen bana inanmadılar.
Sen git ot yol, karışma dediler.
Otlardan tırpan için töngü* yapılacakmış.
Çabucak kiliden ot yolup geldim.
Töngü yapıp bağlamasını o gün orada öğrendim.
Başladık tarlanın bir ucundan ekini biçmeye.
İlk defa tırpan kullanıyorum.
Onları arkadan takip etmeye çalışıyorum fakat benim deste onlarınkinden ingin oluyor.
Mustafa dayı ve Hayri dayı durmadan beni taltıflıyorlar.
"Aferin yeğenim, iyi yapıyorsun, ha gayret"
Serde gençlik var, ben de coştukça coşuyorum.
Birkaç deste sonra benim destede onlarınkine denk gelmeye başladı. Tırpanı öğrenmiş oldum.
Gözümüz görmez olana kadar çalıştık.
Tarlada yatıp, şafak ağarınca kalkıp tekrar işe başladık.
Karnımız zil çalıyor, öğlen olacakta adam bize yemek getirecek.
Biraz çalıştıktan sonra dinlenmeye oturduk.
Benim aklım tarlada, kalkıp bir daha adımladım 12 kileden de fazla.
Hesapladım yevmiyemiz 1 liraya bile gelmiyor.
Dayılar kusura bakmayın ben gidiyorum, size kolay gelsin dedim.
Lan yeğenim yapma etme dedilerse de dinlemedim.
Benim ipim yok, töngünün ipini bana verin dedim, iyi al dediler.
Tırpanı omzuma attım derenin içinden türkü çağırarak Avanos'a doğru gidiyorum.
Yukarıdan önüme bir taş atıldı.
Dönüp yukarı baktım, yaşlı bir adam.
"Lan nereye gidiyon"
Avanos'a gidiyorum amca.
"Ne yapacan orada"
İş bulup çalışacağım.
"Gel buraya"
Dereden çıkıp yanına varıp selam verdim.
Kimsin nerelisin diye sordu. Sofular köyünden Fakıoğlunun Yusuf dedim.
"la yeğenim benim lakabımda Fakıoğlu, akraba çıkmayalım" dedi.
Babamı da ağabeyimi de tanıyamadı.
Nereden geliyorsun diye sorunca ben de olayı anlattım.
Adamı tanıyor tarlayı da biliyor.
"Yalan söylemiş pezevenk, o tarla 13 kilelik, iyi ki bırakmışın,
memleket de doğru adam kalmadı ki" diye kızdı.
"Merak etme ben sana iş bulurum, sizin köylü Mevlüt'ün kahvesi var akşam oraya gel"
"Yeğenim bak bu tarla benim, Sarıdır'lı Arif'e biçtirdim , lakin şöförü acemisiymiş arpayı aradan dereye verip çok döktü, birazdan benim zibidi oğlan gelip tarlayı sürecek, seneye yağmur olursa kendigelen olacak. Sen de şu sapları tarlanın bir kenarına toplarsan bugünkü yevmiyeni ben vereyim" dedi. Tamam amca dedim.
"Yalnız benim zibidiye parayla çalıştığını söyleme, yardım ediyorum de, yoksa seni de beni de bu tarlaya gömer gider"
Tuhafıma gitti ama tamam dedim.
İşe koyuldum, sapları bir kenara topluyorum. Tarlanın yarısını topladım.
"Lan köpekoğluköpek gel buraya, burada akşam edeceksin dedim sen tarlayı bitirmişsin" diye bağırdı.
Varıp yanına oturdum.
"Karnın aç mı?"
Dün sabah evde kahvaltı yaptıydım.
"Yanındakilerindemi yiyecek ekmeği yoktu?"
Yoktu dedim, bir lahavle çekip heybesine uzandı.
Yufka ekmeği, içine çörek otu katılmış peynir çıkarttı.
"Al şunu dürüm yap ye"
Hayatımda yediğim en güzel şeydi. Allah razı olsun amcadan.
Dertleştik, anlattığına göre oğlu 1961 de Almanya'ya işçi olarak gitmiş. Orada yolunu kaybedip ipsiz sapsızın biri olmuş, söz möz dinlemiyormuş.
Biz sohbet ederken oğlu geldi.
135 Ferguson traktör, üzerine heybe atıp iki testi su koymuş.
Bize selam sabah yok, direkt tarlanın ortasına bir çizi gitti.
Ben de kalkıp işime devam ettim.
Ortadan 3,4 sefer daha gidip gelip sürdüğü yere heybeyle testileri bıraktı.
Tozu dumana katarak son sürat gidip geliyor.
20 dakika sonra motor durdu.
Bana sesleniyor, ben de hiç o tarafa bakmıyorum. İsmimi de bilmiyor, hey diye bağırıp duruyor.
Bir ara baktım, traktör yeni ama hararet yapmış. Heybedeki suları getir diyor.
Testileri alıp yanına vardım.
Geçmiş olsun, ne oldu? Demeye kalmadı,
kabadayı kabadayı "sana ne lan" çekti.
Yine de, motor sıcakken su koyma diye mırıldandım.
Radyatörün kapağını açmaya çalışıyor. "Git lan başımdan, bela mısın" diyordu ki,
Şırak diye radyatörün kapağı adamın göğsüne yapıştı. Bar bar bağırıyor.
Hemen oradan sıvışıp işimin başına döndün.
Oraya bakmıyorum ama homurtularını duyuyorum.
Biraz sonra çekti gitti.
Amcada derenin kenarında kuruyan iğdenin kavakların dallarını kesiyor.
İşimde az kalmıştı, bitirince amcanın kestiği dalları da şelek yapıp tarlanın kilisine yığdım. Amca çok memnun kaldı.
İşimiz bitince amcayla laflayarak Avanos'a geldik.
O evine gitti bende Mevlüt dayının (Albayrak) işlettiği kahvehaneye.
Akşam bizim Fakıoğlu amca kahveye geldi.
Al yeğenim yevmiyen diye bana 3 lira verdi.
Amca bu çok dedim.
"Yoo yavrum sen hak ettin, iki buçuk lira yevmiyen 50 kuruşta kuru dalları tarlaya taşıdığın için."
* Töngü: Tırpanla ekin biçenler, ayaklarını korumak için ot demeti bağlarlar buna tönge-tömge-töngebağı-töngü-tonkebağı-ayakçak denir.
YARIN: Bölüm 3, Avanos'da Rençberlik Günleri 2